12 Kasım 2008 Çarşamba

Cagliari Şehir Turu: Tarih, Coğrafya, Üstüne Tadımlık Madroño

8 Kasım 2008


Geldiğimden beri ilk kez gündüz gözüyle bir aktiviteye şahit oldum: Cagliari şehir turu.. Genellikle Erasmus öğrencilerinin buluşma yeri hemen her gece Bastione, aralarda Erasmus Meleklerimiz*1 değişiklik olsun ya da görevlerini yerine getirmiş hissetsinler*2 diye kapalı mekanlarda partiler düzenliyorlar. Bu sefer de, neden bilmiyorum, bu tarihte bir şehir turu düzenlendi, etkinlik ayırmayan bir genç olarak turda yerimi aldım, size de bunları getirdim:
■Katılım azdı; alkol içermemesinin başlıca sebep olduğunu düşünüyorum.

■Hemen her gece toplandığımız Bastione’nin hikayesini dinledik; burada yazamayacağım kadar uzun, çıkardığımız ders şudur: Tarihi her ülke kendine göre yazabiliyor*1… Çoğunluğu İspanyollar’dan oluşan bir gruba Sardinya’nın maruz kaldığı İspanyol saldırılarından bahsedilmesi bir yerden sonra İspanyollara cevap hakkı doğurdu, kimin nerede haklı olduğunu anlayacak düzeyde İtalyanca bilemesek de Sardaların mazlum bir halk olduğu açık.

■ Günün en şaşırtıcı dakikalarını anfitiyatronun girişindeki meyve ağaçlarını görünce yaşadık. Ana, bu meyvenin Madrid’in simgesi*2 olduğunu, hatta Madrid’in isminin de bu ağaçtan geldiğinin düşünüldüğünü söyledi. İspanyolca adı madroño olan ve Madrid bayrağında*3 da bulunan bitkinin İngilizce karşılığı ‘tree strawberry’.. Nesi ilginç derseniz, buradaki ‘çakma’sı mürdüm eriğiyle şeftali arası tatlı masum bir şey, mesele yok ama Madrid’in madroñosundan üç tane yiyince kafayı buluyormuşsunuz…

■Gelgelelim anfitiyatromuza… Collessium kadar görkemli bir yapı olmasa da bu ‘ölüm arenası’ da gladyatör dövüşlerine sahne olmuş… Merdivenlerden aşağı inip içerisini inceliyoruz; vahşi hayvanların bulunduğu alanları, ölmek üzere olan gladyatörlerin getirildiği iki ayrı kapısı olan odacıkları geziyoruz. Kapılardan biri can çekişen gladyatörün içeri bırakılması, diğeri de bedeni terk eden ruhunun odadan dışarı çıkması için… Bakmayın insanları öldüresiye dövüştürüp izlediklerine, ruhu önemsiyorlar…

Gladyatörler ve Sardinya ile ilgili ufak bir araştırma yapayım dedim ama gel gör ki Sardinya’ydı, adaydı, Akdenizdi derken Semih Gümüş’ün yazdıklarına kapılıvermişim, gladyatörler hakkında meraklısına önerim National Geographic*4’in dosyası olacaktır ama bakın Semih Gümüş neler diyor Keşfedilmesi Olanaksız Akdeniz*5’de:

İnsanoğlu sonradan kabına sığamamışsa, kötülüklerin çoğalmasına da neden olmuştur. Başka denizler, öteki dünyaların talanı, uygar olanların acımasızlığıyla birleştirmiştir dünyaları. Oysa Akdeniz’de yalanları saklama olanağı yoktu. Bunun için karşıtlıkları çözme yolları en kolay Akdeniz’de bulunmuştur. Herkese yetecek deniz, kıyı, ada, insan, hayvan, tuz ve zeytin vardı. Akdeniz’in derinliğini bugün keşfedenler de aynı olanakları pekâlâ görüyor. Değilse, zeytin, incir ve nar ağaçlarının üçünden birden hem Tevrat ’ta, hem İncil ’de, hem de Kuran ’da söz edilmesinin nedeni ne olabilir? Fernand Braudel de, “Akdeniz’in tüm tarihi... akla yatkın tüm sentezlere meydan okuyan bir bilgiler bütünüdür,” diyor. Çünkü tarihin bulunan her yeni bilgisi yeni bilgilerin pırıltısı altında gölgelenecektir. Hakkında sayısız yapıt verilmiş oluşu da Akdeniz’i keşfetme yarışının sonucu olsa gerek..’









1*: Daha önce Erasmusla başka ülkere gidip gelmiş gönüllü İtalyan öğrenciler. Herkesin birer meleği var; benimki Alessandra.. Önceki yıl Macaristan’a gitmiş, Mimarlık okuyor,ders programı yoğun, dolayısıyla sık görüşemiyoruz ama yine de ne zaman ihtiyacım olsa yanımda.. Esmer teni ve iri dalgalı gür saçlarıyla İtalyandan çok İspanyol kızlarına (hoş buradaki İspanyolların çoğu sarışın ya..) benziyor, değişik bir havası, içten bir gülüşü var.. Macaristan’dayken Türk bir arkadaşı varmış, zaman zaman ondan bahsediyor…Biraz da onun etkisiyle olsa gerek Türk kültürüne meraklı, geçenlerde bana Barış Manço’nun ‘Nick the Chopper’ini dinletti; ‘Biliyor musun bu şarkıyı söyleyen Türkmüş’ diye.. Ona ‘Kara Sevda’’yla ‘Dönence’’yi önerdim.. Bu arada, ablam ve Zeynep’le tanışmayı iple çekiyor şu sıralar çünkü önümüzdeki ay ikisi de burada olacak inşallah…

2*: Erasmus, parti; parti, Erasmus demek.. Özel bir organizasyon gerektirmiyor aslında birkaç Erasmus öğrencisinin yan yana gelmesi yeterli (Bir Portekizli bulunsun tamamdır,bizde takımı onlar ateşliyorlar genelde,oldukça coşkulu arkadaşlar sağolsunlar..) Dolayısıyla Meleklere bu konuda çok iş düşmüyor, hep beraber eğleniliyor..

3*:Bu satırları yazdıktan hemen sonra aklıma birkaç yıl önce okuduğum Büyük Tarih Yalanları(Richard Shenkman, Aykırı yayınları) geldi. Bunlar arka kapaktandı yanılmıyorsam:

Tarihçilerin şu üç kategoriden birine girdiği söylenir: Yalan söyleyenler. Hata yapanlar. Hiç bilmeyenler. Anonim

Tarih hep yanlış yazılır, bu nedenle hep yeniden yazılması gerekir.

George Santayana

Hiç yorum yok: