24 Ekim 2008 Cuma

iki şarkı arasında iki cadde var sevdiğim;bir ordayım bir burda..


11 ekim

‘Bir küçük hayat resmidir ya avucumda büyüttüğüm…’ ‘kor bir ay’*1 çalıyor yine.. Buraya gelmeden önce bavullarımı, döndüğümde yepyeni resimler eklemek istediğim fotobloklarla kaplı duvarın önüne koymuş bisiklete*2 biniyordum bu şarkıda.. Spor için çok da uygun bir şarkı değil ama sevdiğim şarkıyı dinlemek istiyorum, neyi seviyorsam onu yapmak istiyorum.. Sevdiğim insanlar yanımda olsun ya da yanımdakileri seveyim.. Aksi halde pedalları çevirmek zor gelir..

Yeni ev arkadaşlarımdan biri Fernaz’a benziyor ama esas benzeyen narin yüzünden daha çok sesi, tavırları.. Aynı sukunet, aynı gülüş .. Ona bakınca lise yıllarıma gidiyorum, en çok da lise son.. Prefect*3 olup öğle tatilinde dışarı çıkma izni aldığımızda koşup Konak’tan taptaze mantar kurabiye alışımız, yarısını yolda bitirişimiz aklıma geliyor.. Via Dante’yi Nişantaşı sokaklarına benzetiyorum kimi zaman..belki de bu yüzden seviyorum bu caddeyi.. Sonra eve geliyorum Aslı’nın bilgisayarında ‘Que Sera Sera’*4 çalıyor, ve bu şarkıyla tekrar Nişantaşı’ndayım, bu kez yıl 1995.. Fernaz hazırlık sınıfı korosunun bir adım önünde bu şarkıyı söylemişti, solo..Aslı, Fernaz gibi gülümsemeye devam ediyor; ben birini özlediğimi, diğerini sevmeye başladığımı hissederken..

Via Dante

*1: http://www.lastfm.com.tr/music/Sakin/_/kor+bir+ay
*2: hanımlar için not; İtalyanların çoğunda dikkat çeken şey (cüretkar giysilerinden sonra tabi) basen denen ama benim kabullenmemek adına Türk motifi olarak adlandırdığım çıkıntıların mevcut olmaması.. Bisikleti (aynı hanımlar rakamları okumayabilirler:) ) 52 kiloyu aştığımda Türk motifimin artmaması için almıştım üç yıl önce… Fakat bu motif yürümekle sıfırlanabiliyormuş, sadece onlardan değil kendimden de biliyorum… Zor değil, genetik miras filan da değil, çalışana kolay:) )
*3: Nişantaşı Anadolu Lisesi’nde EHSB (English High School for Boys) yıllarından bir gelenek. Bazı okullarda sınıf ablası vs. gibi uygulamalar mevcutsa da ‘prefect’lerin ceza ve ödül kartlarını imzalama yetkisi vardı, bu o öğrenciye tabi ki adamı ipten alıp ipe verebilecek bir yetki vermese de kendini bir şeylerden sorumlu hissettirirdi, prefect olmak öğretmenle öğrenci arası bir şeydi, özeldi. Biz hazırlıktayken gerçekten öyleydi, biz onlar kadar hissedemedik ama en azından biliyorduk ‘prefect’ olmanın ne olduğunu.. Altı yaş büyük birine bugün ağabey (Vedat Gür’e saygılar sunarım..) demiyorum ama Can Fırat her zaman Can Ağabey’dir benim için.. Muhakkak ki sekiz yıllık kesintisiz eğitim kararı sonrası, bu tip hoşluklar değerini yitirmiştir, yedi sene çocukluktan gençliğe geçerken birlikte büyümekle, ÖSS için şuursuzca test çözmece yıllarında yanında birinin oturması kıyaslanamaz.. Hala saklıyorum rozetimi, dopdolu yedi yıldan şık bir hatıra olarak..
*4 : http://www.youtube.com/watch?v=i7jG91sPvf0
Sözlükçüler güzel dataylandırmış, bir de buradan buyurun:
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=que+sera+sera

Hiç yorum yok: