14 Ekim 2008 Salı

7eylül 2008

07.09.08
Cagliari

Yeni evimdeyim; ne büyük mutluluk..Geldiğimiz günden beri ev arıyoruz; il baratto’dan ,internetten..
Bugün ev sahibinin anne-babasından anahtarlarımı aldım ama kendi odamınkini değil, onlarda karşı odanın anahtarları varmış, yarın kızları gelince bana kendi odamınkileri verecek ve tam manasıyla yerleşmiş olacağım inşallah. Evimin ne kadar güzel olduğunu anlatmayacağım çünkü yazacak çok şey var; şimdi en başa saralım:
Uçaktan iner inmez şehir merkezine giden otobüse bindik.Sırtımda 5 kg’ a yakın çantam, ardımda 28 kg’lık çek çekli(yazınca komik oluyormuş:) ) bavulum ve benzer yüklerle Çağrı..Mustafa Hoca’ ya çok dua ettim, bütün yaz bana yaklaşık 20 kg’lık 16 tane numuneyle form tutturduğu için..50 kg olduğum düşünülürse, benim ebatlarımda bir kızın sadece kg hesabı yapıp pes etmesi mümkün:) 28+5 yükümle otobüse binerken kimse yardım etmedi ama halledebildim:)
Şehir merkezine geldiğimizde okula nasıl gidebileceğimizi sorduk. Ama hangi okul? Bize göre burası küçücük bir yer ve Uni. Delgi Studi di Cagliari’ye bile gerek yok, 'Universita?’ diye sorduğumuzda ‘şurası!’ cevabıyla çözülecek bir konu… Değilmiş:) Sadece Unica'nin bile her fakültesi baksa yerde..İkinci tesekkur de googlemap’e: Aldığım çıktıları gösterince sorun çözüldü, o sırada zaten okula giden bir öğrenci, ‘Benimle gelin’ dedi; düştük peşine. Çağrı, ben ve 28+5 kg. Önde de elini kolunu sallaya sallaya giden İtalyan öğrenci… O sırada Hakan’ın sesi kulaklarımda yankılanmaya başladı:’Işııııııııııııııl, ne işin var italya’da.. italyanlar çok kaba saba (burayı incelttim:)) insanlar..sen narin bir kızsın, yapamassın..’ ‘Yok artık Hakan’ demiştim ama bakıyorum Allah’ın Marco*’ su hiç oralı olmuyor, hani benim bavula bir el atmak filan..Taşıyabiliyorum ama yol bitmek bilmiyor, ne kadar daha gidebilirim bilmiyorum ve enerjim tükenmeden çözüm üretiyorum:Bir anda duruyorum ve ‘Aaay taşıyomıyoruuuuuuuuuuummm (çaresiz yüz ifadesi ile birlikte alınız) ve nihayet Marco bavulumu almayı teklif ediyor..oooooo çok ince, çok düşüncelisin...

On beş dakika içinde, dik merdivenlere geliyoruz; Çağrı bavullarla merdivenlerin sonunda bekliyor, ben Erasmus ofisine gidiyorum. Bekleyen en fazla on kişi var, biraz bakınıyorum sonra önümdeki kıza ‘Sadece bir kişi mi ilgileniyor? diyorum, Khalil’i gösteriyor. Khalil faslı bir öğrenci, Erasmus ofisinde çalışıyor. Beni diğer çalışanların da olduğu bir odaya alıyor, bana Il Baratto adındaki ilan gazetesinden ev bulunduğunu anlatan sevimli İspanyol Vitor ile bir saat kadar bekliyoruz, sonunda işlemler için yarın gelmek gerektiğini öğreniyorum. ‘Peki nereye gideceğim? Yurt?’ diyorum ve bir saat de onun için bekliyorum..Bu arada Çağrı Sardinya güneşi altında pembeleşiyor:)
Anna Maria’nın (Erasmus ofisi bşk) bize yola çıktığımız gün uçaktan inince bineceğimiz otobüs, kalacağımız yurdun adresi, oda no vs. her şeyi e-postayla (e-mail değil:) ) gönderdiğini öğreniyorum..Sonra Khalil’le birlikte Çağrı’yı alıp yurda geliyoruz ki bu, bir cümlelik iş değildir; Çağrıyı bıraktığım yeri (geldiğim yoldan dönmedik, hoş ordan dönsek de fark etmez:) ), nasıl hatırladığımı (bir meydan vardı ,mango vardı, sonra dondurmacılar ve merdivenler…) ve en üst seviyede bir tarzancayla nasıl anlatabildiğimi hala anlamış değilim..
Khalile Müslüman olup olmadığını soruyorum; bu, etobur bir Müslüman için çok önemli. Khalil çok sempatik, elini kalbine götürüp‘si’(evet), sonra ‘Yallah,yallah’ diyor.. Ramadan, Ramadan!!! Kitaplarını gösteriyor: ‘Öğrenciysen oruç tutmak zor..’ Et konusunu açıyorum Khalile, malum hayvanın etini yemediğimi fln.., cevap: ‘helal,helal!!!’

Burada özellikle Pakistanlılar İslami usullere uygun et işindelermiş, dönerciye de hemen ertesi akşam Günay’la gittik zaten:) İstanbul’da son gün ayıptır söylemesi kocaman bir dürüm döner yemiştim kankarellamla, burada bulamam diye.. Hatta döner önünde domates biberle bir tablo gibiydi, fotografını çekip duvar kağıdı yapsam mı, diye bile düşündüm..Döner tezgahı bende böyle heyecan uyandırabiliyor işte ama yine de 50 kiloyum nasıl bir organizmayım ki acaba…

Günay bir yıldır buradaymış, şu an burada kalan son Erasmuslardan..On beş gün sonra filan İstanbul’a dönecek. Ertesi gün kayıt sırasında ofisten onu arıyorlar, bizimle konuşması için, o gün buluşuyoruz ve o gün bugündür sağ olsun yanımızdan ayrılmıyor; hangi otobüse binilir, nerede ne yenir, her şeyi anlatıyor..Ama en önemlisi günlerdir bizimle saatlerce, ev ilanlarına bakıyor. Tek başına da değil, olağanüstü şirin kız arkadaşı Alessia’ yla.. Günay Il Baratto' dan bize uygun olabilecek tüm ilanları işaretliyor, sonra telefonu Alessia’ya veriyor. Biz sıkılıyoruz, onlar devam ediyor. Alessa hep gülümsüyor, Günay da ‘yılmak yoooooooook!’ diyor. Oturma iznine başvurabilmemız için kaldığımız evle kontrat yapılması gerekli ama çoğu ev sahibi yapmıyor ya da bir yıl için yapıyorlar; 6 ay değil..Zaten evlerin çoğu da tutulmuş, haftalık gazete o gün çıkmasına rağmen..Sonraki gün netten araştırma yapıyorum, bulduğum ilanları worde kopyalayıp sayfalarca çıktı alıyorum, doğru Günay –Alessia ikilisine..tam 50 ilandan en çok ilgimi çeken ve aklımda kalan Noemi’nin evi: yeri güzel, sadece kızlar var, adsl var, hersey var..ve aradığımız onca ilandan sona tuttuğumuz ev :Noemi’nin evi, şükürler olsun.




*:Adı Marco değil ,ne olduğunu da hatırlamıyorum ama İstanbul’da ,İtalya’ya gideceğimi duyunca heyecana kapılan hanımlardan biri İtalyan erkekleri ile ilgili şöyle bir bilgi vermişti: iki tipi varmış bunların;birincisi malumunuz, kızcağız da anlata anlata bitiremedi, toparlamak gerekirse hayal kahramanı filanlar, ikincisi ise Marcolar: ‘onları geç ,bizimkilere benziyorlar işte..(‘Beni İtalyanlara benzetiyorlar’ diye gururlanan arkadaşlarıma selam ederim:)

Hiç yorum yok: